FÜREYA .... AYŞE KULİN

       

KİTABIN ARKA KAPAK  BİLGİSİ

Birden çocuklardan biri bağırdı
Şuraya bakın, iki kuş öpüşüyorlar!
Füreya iskelenin üzerindeydi. Güçlükle arkasını dönerek, aşağıda cıvıldayıp duran çocuklara baktı.
Hanginiz söyledi bunu? diye seslendi. Sıska bir oğlan öne çıktı.
Ben! dedi.
Kuş mu gördün orada?
Evet.
Füreya üşenmedi, indi iskeleden. Çocuğu yanına çağırdı.
Kuşu nerede gördüğünü göster bakayım.
Çocuk birkaç adım geriledi. Füreya takip etti çocuğu. Eliyle işaret etti oğlan.
Nah orada. İşte kuşlar gaga gagaya vermiş öpüşüyorlar.
Dondu kaldı Füreya. Hiç tasarlamadığı halde, çocuğun işaret ettiği yerde masalsı iki kuş kafası beliriyordu. Tıpkı öpüşür gibiydiler. Haklıydı çocuk.
Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk kadın seramik sanatçısı Füreya Koral’ın hayat hikâyesi Füreya, aynı zamanda bir dönem romanı.

BİR CUMHURİYET KADININ YAŞAM ÖYKÜSÜ....
     Cumhuriyet Türkiyesi'nin ilk kadın seramik sanatçısı olan Füreya Koral'in   yaşam öyküsünün  anlatıldığı kitap beni sarıp sarmaladı.  Başlangıçta Şakir Paşa'nn aile ağacını gösteren bir tablo çıkıyor  karşımıza. Kitabın sonunda ise Füreya 'nın hayatının çeşitli dönemlerine ait Ara Güler'in hazırlamış olduğu bir fotoğraf galerisi bulunuyor. 

          Kitap genel olarak 3 bölümden oluşuyor. 1. Bölümü; Füreya'nın çocukluk,ilk genç kızlık dönemi olarak söyleyebiliriz. Çocukluk dönemi Ada 'da ve  Bursa'da geçiyor. Şakir Paşa ailesinin hayatı genel olarak konakta geçmektedir. Kuzenlerle, teyzeleriyle anne ve babasıyla güzel bir hayatı vardır. Keman dersleri , Fransızca dersleri almaktadır. Konakta hayat birden yazdan kışa dönüverir. Dayısı Cevat'ın( kitabın ilerleyen bölümlerinden anlıyoruz ki Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın  nam-ı diğer Bodrum'u Bodrum yapan Halikarnas Balıkçısı olduğunu) büyükbabası Şakir Paşa'yı yanlışlıkla vurmasıyla birlikte. O yıllar-1914 yıllarında ülke derin bir buhran içindedir.Paşa ailesinin ve ülkenin dramı aynı zamana denk gelmektedir.Kitapta şu şekilde anlatılır  o yıllar;

''Osmanlı, vatanının en güzel parçalarını kaybetmişti. Doğu Rumeli'nin,  Bosna Hersek'in Girit'in kaybı, Trablusgarp, Bingazi'nin İtalyan'lara geçişi yetmezmiş gibi , Balkan Harbi'nin sonunda, Doğu Trakya'nın dışında kalan tüm Avrupa toprakları elden çıkmıştı.Osmanlı Ordusu, 1912 ve 13 yıllarında sürdüğü Balkan Savaşı'nın bitiminde, başsız bir kalabalık halinde dağılmştı. '' (sy44)

        Şakir Paşa ailesi,  ülkenin o karanlık döneminde bile eğitime ve sanata verdiği önemi devam ettirir.

      ''Ne kadar parasız kalınırsa kalınsın, Şakir Paşa ailesinde, bir çocuğun Fransızca konuşamama ihtimali, dilsiz olma felaketiyle eş anlamlı  gibiydi. Fransızca bilmek ve bir müzik aleti çalmak, bu aileye doğan çocukların değişmez kaderiydi.''  (sy.59)



     Füreya'nın  Mustafa Kemal ile tanışması 9 yaşına denk gelir. Paşa'yı etkiler keman çalması ve Fransızca konuşmasıyla. Füreya da Mustafa Kemal'i çocuk hayranlığıyla beğenir. Kemanıyla bir parça çaldıktan sonra her şeyi göze alıp Mustafa Kemal'e defteri uzatır. Ve kalemi eline alarak şu satırları yazar Paşa;

        '' Füreya Hanım, görüyorum ki siz çok çalışkan bir insansınız. Millet sizden çok şey bekliyor. Siz çalışmalı ve bir şeyler vermelisiniz memlekete.'' (sy.86)  Bu satırlar Füreya'nın hayatına yön verecektir.
        Çocukluk çağını aşmış, üniversiteyi bitirmiş, evlenme çağına gelmiştir.  Füreya'nn ailesiyle ilgili yaşadığı hayal kırıklıkları, evden aileden uzaklaşma isteği... Tam o sırada gelen evlilik teklifi. O dönemlerde flört olmadığından görücü usulü olur evlilikler. Ve nişanlılık döneminde ya sever ya da sevemeyip  kaderine razı gelir evlenirsin. Neyse ki Füreya, Bursalı çok zengin ve varlıklı Sabahattin'i sevmişti. Çok ihtişamlı bir düğünle evlenirler. Ancak bu evliliğinde istediğini bulamaz. Konaklarda büyüyüp varlıklı bir hayat sürmesine rağmen, bu coğrafyada kadın olmanın bedelini de fazlasıyla ödemiştir. Nasıl mı? Sabahattin içkiye düşkün bir adamdır ve  içtiğinde bambaşka birine dönüşür. Füreya, eşinden eziyet de görmüştür, cahil kayınvalide baskısı da... İki hamilelik yaşar. Birincisinde  doğumuna iki ay kala bebeğini kaybeder . Günlerce hastanede kalır.Kendine geldiğinde bebeğinin öldüğünü öğrenir ve tekrar kendini bilmeden yatar. Sonrasında toparlanır.Fakat yaşadıklarını anımsayamaz. İkinci bebeğe hamile kalır. Bu bebeğini de apandisit patlaması sonucu iki aylıkken kaybeder. Bu olay sonucunda yaşadıklarını anımsar, her şeye rağmen tutkuyla sevdiği kocasından boşanır.

 Büyük bir tutku beslediği ilk evliliğinden umduğunu  bulamayan Füreya şu sözleriyle anlatır yaşadıklarını;

          '' Benim için çocuk faslı da bitmişti. Fahrünissa teyzem ikinci kocası Emir Zeid ile evlenmeye Atina'ya gidiyordu. Beni de götürmek istedi. Bir değişikliğin bana iyi geleceğine inanıyordu. İçim paramparçaydı.Yaşadıklarıma inanamıyordum.  İki  yıl içinde yirmi senelik yol almıştım sanki. İhtiyarlamıştım, yaralanmıştım,  iki çocuk kaybetmiş ve ölümün eşiğinden dönmüştüm. Aşık olduğum kocamı, gururumu korumak için boşamıştım ve  henüz yirmi iki yaşındaydım. Fazla nazlanmadım, hazırlıklarım tamamlanınca, teyzemin peşinden Atina'ya gittim....  ve orada bir Anka kuşu gibi küllerimden bir kez daha doğdum.'' (sy.151)


      Kitabın  ikinci bölümü,  Yeni Ufuklara Doğru kelimeleriyle ve Bernard Shaw'ın,
            Hiç düş kırıklığna uğramayanlar,
            Hiç umut beslememiş olanlardır.
    sözleriyle başlar. Tam da Füreya'ya uygun.....

         Türkiye'ye geldiğinde annesiyle bir çay bahçesinde otururken, Mustafa Kemal , Kılıç Ali ve Şükrü Kaya da gelir. Birbirlerini selamlarlar ve Emin Paşa'nn eşi Hakkiye hanımı, kızı Füreya 'yı masasına  davet eder Ata. Füreya güzelliğinden bir şey kaybetmemiştir. Güzelliğiyle Kılıç Ali'yi etkilemiştir. Füreya ikinci evliliğini herkesin tüm itirazlarına rağmen Atatürk'ün yakın arkadaşı kendisinden yaşça bayağı Kılıç Ali ile yapar. Füreya bu evliliğini biraz da Atatürk 'e yakın olmak için ister. Henüz dokuz yaşındayken bir görüşte vurulduğu ve  hayranlığının her geçen gün arttığı, milletinin kaderini değiştiren , etrafını ışığa boğan o ''mucize''ye yakın olmaktır amacı.
     
           Kılıç Ali ile evlenir ve gerçekten de Atatürk 'e yakın olur. O'nun sofralarına, gezilerine eşlik ederek böylece Ankara sosyetesine girer. Girdiği her ortamda insanlar görgüsüne, kendisine , misafir ağırlamasına,bilgisine hayrandır. Atatürk'ün yakn çevresindeki kadınlar arasında bir yıldız gibi parlar.

         Kılıç Ali, 10 Kasım günü , gözleri kan çanağına dönmüş bir halde eve geldiğinde Füreya haberi çoktan radyoda duymuştu. Ata'sı için gözyaşlarına boğuldu. Füreya anne ve babasına yolladığı bir mektupta Ata'nın cenaze törenini şu şekilde anlatır. 

       '' ....Sizlerin topraklarımızdan dişinizle tırnağınızla söküp attığınız İngiliz askerleri, Fransız askerleri ve daha nice yabancı asker, tören elbiseleri içinde  sıraya girmiş, silahlarının namlularını ve bayraklarını aşağıya eğmiş, ağır ağır ilerliyordu... Müze'nin önünde bekleyen sefirlerin, yabancı generallerin arasında yaşlı biri dikkatimi çekti. Atatürk'ün tabutu önünden geçerken, elindeki mareşallik asasını yukarı kaldırarak, onu askerce selamladı. Gözlerinde yaşlar vardı. Kim bu yaşlı asker ? diye sordum, Kılıç'a.  Çanakkale'de Atatürk'ün karşısında savaşmış, yenik düşmüş ve ayağının birini  o savaşta kaybetmiş olan   İngiliz  Mareşali  Birdwood'muş , meğer...''

    

    1938'de Atatürk'ün ölümüyle birlikte Kılıç Ali bunalıma girer. Eşini bunalımdan çıkartmak isteyen Füreya türlü çabalara girer, bu sırada vereme yakalanır. İstanbul'da , Fransa'da tedaviler görür. Bu tedavilerden bir sonuç alamaz.   1947-49 yılları arasında  Leysin'de  bir sanatoryumda  yatar. Derin düşüncelere dalar; kendiyle baş başa ,iç sesini dinlerken,  yalnızlığın yanı sıra hiçliğin de farkına varır. ''Yaşam bir hiçti. Ölüm , o kadar ani gelebiliyordu ki insana , tüm çabalar bir anda boşa gidiyordu.On milyon Türk'ü kurtaran ama  kendi kaderi karşısında çaresiz kalan Mustafa Kemal'i düşündü. Yirmi yıllık bir kovalamacaydı Füreya'nınki, onun peşinde. Dokuz yaşında vurulduğu erkeğin, yaşamı boyunca her zaferini, her devrimini ve nihayet çöküşünü izlemişti, adım adım. Onun karaciğerini kurtaramayan doktorlar şimdi Füreya'nın ciğerini kurtaracaktı sözümona. Ölüm bir karış mesafede duruyordu Füreya'ya. Niçin?''


       Hayat böyle değil miydi? Her şeyin bittiğini sandığımız anlarda küllerimizden doğup tekrar diril- miyor muyduk, değişimin noktası böyle değil miydi? Nitekim bu durum  Füreya için de böyle oldu. Bu dönem içinde  Fahrünissa teyzesinin , Aliye'nin onu resme yönlendirme çabalarına karşılık  Füreya kendisini   toprak ve suyla uğraşırken buldu. Seramik sanatının tohumları Leysin'de atıldı. Bu dönemde kendisine en büyük desteği, Füreya'ya aşık olan Şevki Bey verdi.Onu hiç yalnız bırakmadı.  

    Kitabın üçüncü bölümü ;Toprak ve Su Ateş ve Sır

                     Kuşlar Füreya'nın özgür ruhunu,
                     ağaçlar dengeli yalnızlığını, 
                    figürleri ise her zaman inandığı
                    insanca değerleri yansıtmaktadır. 
                                                   Candeğer Fürtun

      Ülkesine döner ve sergi açar. Beğeni toplar , ödüller alır. Bu sırada Kılıç Ali ile yollarını ayırırlar. Çünkü ikisi de dünyaya farklı pencerelerden bakarlar. Hastalığı tekrarlamıştır. Riskli bir ameliyat olur ve tek ciğerle yaşamaya başlar. Bu sürede hala olmuştur. Şakir ve Afife'nin kızı Sara'yı yıllar önce kaybettiği kızının yerine koyar. Öylesine bir bağ oluşur ki aralarında. Sara'yı gelinlerinin itirazına  rağmen evlat edinir.Füreya yurdun çeşitli yerlerinde ölümsüz sanat eserleri yaratır.  87 yaşında hayata veda eder.

         Pişmanlıklarla değil başarılarla geçmiş bir hayat. Hayran olmamak elde değil güçlü , aykırı kişiliğine.  Yeğenini anne babasından gizlice evlat edinmesi beni öfkelendirdi biraz. Bencillik olarak gördüm diyebilirim. Ayşe Kulin sağlam belgelerle , okuyucuyu sıkmadan çok güzel bir roman yazmış. Cevat Şakir 'in ucundan değinildiği hikayesi de beni etkiledi. Yolum bir gün Büyükada'ya düşerse ilk işim Füreya'yı  kabristanda ziyaret etmek olacak. 

           Kitaptan Alıntılar:

     '' Kaderimizi tayin etmek elimizde değil. Ne yazıldıysa , onu yaşamaya mecburuz.''sy. (9)

      '' Kapanır bir devrin kadınlarına görkemli bölüm
         Yaz bahçelerinde hoyrat bir rüzgardır ölüm.'' 

    ''Doğu cephesinde çarpışan Emin Bey, İstanbul'daki evin açlığını bildiğinden erzak yollamaya çalışıyordu. Kızı tavukgöğsünü çok sevdiği için, bir keresinde dayanamamış, Anadolu'nun bir ucundan İstanbul'a, teneke bir kutuda, koca bir paket tavukgöğsü yollamıştı. Eve vardığında tavukgöğsünden başka her şeye benzeyen tatlıyı, bütün aile, gözyaşları içinde yemişlerdi..."( sy.46)

       '' Tarih , belki de hiç kimsenin eseri değildir. O, kendi örgüsünü kendi tezgahında kendisi dokur.'' (sy.48)

        '' Yaşam , insanlara affetmeyi de öğretiyor, ölümü kanıksamayı da. Ölüm!Soğuk, antipatik , siyah renkli sözcük. Ne çok ölüm yaşıyor insan hayatı boyunca. Benim yaşlarıma gelindiğinde, ölüm de artık, kişiyi adım adım takip eden sadık bir köpek gibi yakına geliyor.''( sy.56)

     '' Kesinlikle bir hiçti hayat . Bugün varsan yarın yoktun. Ve eğer bugün var olacaksan, bir anlamı,bir sevinci olmalydı bu varoluşun.'' (sy.221)


Kahvesiz ve kitapsız kalmasın kimse:)

Yorumlar